Medeniyet Peygamberinin Modern Diyalekti

Nedir, medeniyetin modern versiyonunu post-modern edisyonlardan okuduk hep. Literatürün kalbine ok gibi saplanıp kalmış olan ve tevatürden öte gitmeyen bu muhtevanın hakikate isabet etmediğini gösterdi zaman bize. Mecmuaların yazamadıklarıysa, onu seven dillerde oyalandı. Neden kaleme alınmakta beis görülmeyen ve metaforik veyahut hakiki nisbette bir karşılığı bulunmayan bu sahte düzenin ve sözde medeniyetin temelleri toplum içinde pervasızca atıldı?

Modernize olmuş edebiyatta ve sanatta, aydınlığı batıya açılan pencerelerde aramaktan bitap düşmüş aydınların izlerini görmek mümkün bugün. Elbette bu noktada sanat adına sanat yapmaktan feragat eden bir topluluk çıkıyor karşımıza. Toplumu, gazete, kitap gibi sanatsal birtakım araçlarla güdebilmeyi başarmış aydınların imzasıdır bu modernize icraatler.

1789'da Fransa'da vuku bulan ihtilalin sesi tüm dünyada yankılanırken biz de nasibimizi aldık bu ihtilalden. İhtilal kelimesi askeri veya siyasi bir devrimi çağırıştırsa da, toplumsal bir başkaldırının manevi bir neticesiydi aslında. Hürriyet, eşitlik, sosyal devlet gibi kavramların Fransa kentlerinde büyüyen bir kıvılcım gibi parlamasıyla önce tüm Avrupa, bilahare dünyanın büyük bir kısmı bu kavramlar çevresinde kaotik bir aydınlanma dönemine girdi.

Bizde Osmanlı padişahlarının büyük bir kısmı batıya açılan pencereleri siyah ve gösterişsiz bir güneşlik perdeyle örtmüş; yalnız kendi ihtiyaçları doğrultusunda bu perdeyi saraya ışık sızdıracak kadar aralamıştır. Bu duruma kayıtsız kalmayan başta edipler olmak üzere birçok aydın içten içe başkaldırmış, meşrutiyetin ilanıyla cesaret bularak çıkardıkları özel gazeteler ve mecmualarla halkı bilinçlendirme yoluna gitmişlerdir. Tabii o zamanlar gazete ve dergiler lüks, okuma oranı da pek düşük olduğundan sancılı bir süreç yaşanmıştır. Aydın olmanın belki ilk ve en mühim şartı, sebat sahibi olup sabır ve kararlılıkla idealize edilmiş düşlerin peşinden koşmaktır. Zira aydınlığı sağlayan en temel prensiplerden biri, üzerinde ısrarla durulmuş yanlışları, ısrar ve sabırla düzeltip doğruya eriştirme olgunluğudur. Dolayısıyla kolay olmadı tabii bu dönüşüm. Modern toplum, sanat ve edebiyat düzenini kurmak kolay değildi. Her şeyden önce insanın bir birey olarak toplumsal normlar çerçevesinde nicelikli bir hayat yaşaması ön plandaydı. Yalnız gazete ve mecmua değil, romanlarda da saray ahalisinin batıyı yanlış taklit etmesi tenkit edilmişti. Durum böyle olunca da sansür ve baskılar gecikmemiş, aydın sıfatıyla saraya muhalif kaç yazar varsa aforoz edilip sürülmüştür. Ancak şöyle bir hakikat var ki, karanlıkla dolu bir odaya sızan küçücük bir ışıktan yolunu buluyor insanoğlu ve insankızı. Toplumun ve ediplerin üstüne karanlık bir bulut gibi çöken bütün bu baskıların içinden güneş ışığı da göstermişti kendini elbette.

Meşrutiyet ve tanzimat fermanının ilanlarıyla Fransız ihtilalinin yankıları memleketi daha derinden sarmıştı. Aklın, fennin ve felsefenin bir güneş gibi doğduğu bu memleketi yücelten yine edipler olmuştu. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte daha özgür bir ortamda çalışan ve düşünen ediplerin, kendilerinden bir önceki neslin yaktığı devrim meşalesini devralması beklenen bir şeydi. Netekim tamama erdirilmesi beklenen temeli atılmış bir binayı tamamlamak da bu ediplerin işiydi.

İşbu noktada seneler evvelden post-modern basımların işaret ettiği bu modernize olmuş yapı, nihayet bugün bütün işlerliğini yitirmiş; ülke toplumunu, sanatını, edebiyatını ve düşünsel niceliğini iki yüz sene evvele götürmüştür.

O binbir zahmet ve aşk ile atılan sosyal devlet eksenli modernizm temeli seneler sonra meyvesini vermiş olsa da, bugünün Türkiye'sinde bir gerçek var ki; bu değerlerin hepsi karanlığa terk edilmiş kıymetsiz birer safsata halini almıştır. Bir ışık hüzmesi hep var elbette. Fakat bugün bize gösteriyor ki, iki yüz sene öncesinin sansürü hâlâ var ve bu kez gazeteler doğruyu ve aydınlığı yazamıyor. Üstelik edebi yönden ne geleneksel ne modern hiçbir akım ve anlayışın hakim olmadığı bir literatür ortamı söz konusu. Ve üstelik toplum tıpkı iki yüz sene öncesi gibi düşünmekte tembel.

Evet, hep okuduk bütün bu modernizm ve ihtilal ideallerini, birçoğu gerçek manasını da buldu bu memlekette. Ancak bugün gelinen noktada, temele atılan o ilk taşın bile çok gerisine düştük. Sözde bir medeniyetin sözde aydınlarıyla karardı istikbal.

Yorumlar

Küllenenler

Sen Olsaydın

Gençlik ve Güzellik - Kısım I

Mübeccel