Kendimle Sohbet II

Güneş batmak üzere.
Hayatımda hiç var olmadığı halde, zihnimde tahayyül ve tasavvur edilen bir insana duyulan özlemle ruhumu parçalıyorum. Bir yerlerde mutlaka vardır o, var olmuştur veyahut var olacaktır. Lakin şu an yalnızca bir hayalî portresiyle bakışmakla yetiniyorum. 
İçtenliği kalpleri dağlayan sıcak mektuplarımdan birini, eskimiş bir şarap şişesine saklayıp sakin denizlerin insafına bırakmak isterdim. Mektupların ve bakışların dilinden çözersiniz insanları. En azından ben çözerim. Kumsalda öylece aylak aylak oturup göğün maviliğiyle bütünleşen denizi seyrederken, kıyıya vuran eski bir şarap şişesine saklanmış ve içtenlikle yazılmış tatlı bir mektuba rast gelmeyi de dilerdim. Ufuk çizgisinde bulutları en düşsel renklere boyayan ve kızıl tonlarıyla batmakta olan güneşin, içime yaydığı huzura eşdeğer çok az şey var bu hayatta. Bu mektubu okumak da bunlardan biri olabilirdi. 
Hüzün dolu bir hayat hikayesi değil okumak istediğim. Aşkın ve hislerin, kelimelerle bir kağıt üzerine ilmek ilmek işlenişi mesela. Hayatın anlamına dair birkaç veciz cümle ve sonra yine aşkın ve duyguların esareti altında yazılmış uzun ve içten cümleler ya da. Aşkın gerçekliği, ince bir hüznün kalbe ince ince işlenmesiyle çıkar açığa. İçinde hüznü ve duygusal bir şiirin uzaklara götüren havasını barındırmayan aşk, aşk değil nazarımda. 
Ve güneş battı düşlerin üzerine tekrar doğmak üzere. Kumsalda bir başınayım. Kıyıya vuran hafif dalgaların sesi, yıldızların titrek ışıkları altında parlayan denizin koyu lacivert tonları; ve bir tabloymuşçasına denize vuran yakamozun bembeyaz parıltısı. İşte ruhumun parçalarını bende toplayan bu romantik mehtap. Ben ruhumu parçaladıkça beni bu alemden soyutlayan mehtap... 

Yorumlar

Küllenenler

Sen Olsaydın

Gençlik ve Güzellik - Kısım I

Mübeccel