Sen olsaydın anlardın beni diyorum; sesimdeki titrek durgunluktan ve ruhumdaki elem dolu sıkıntıların beni şehrin caddelerine savurmasından. Anlaşılmaya ihtiyacı var insanın böyle anlarda. Belki biraz daha fazlasına. Yoruldum suskunluğumun beni anlaşılamaz kalabalıklara karşı savunmasından. Konuşmaya, gün gibi aydınlık bir söz duymaya da ihtiyacı var insanın. Hem belki biraz daha fazlasına. 'Sen olsaydın' diye düşünüyorum her defasında... Mevsim içinde yanan bir mevsim gibi beliriyor keder mütebessim yüzümde. Kalbim neşe ve sevincin kıyısında beliren hüzün rüzgarlarına kapılmış gibi. Korkutuyor beni bazen bu ruh hali. Her şey geçer diyorum en nihayetinde. Her şey varır varması gereken o meçhul sona. Ama her şey bir sona varmakla bitmiş, tükenmiş olmuyor ömür yazgımızın seyrinde. Benim yazgım, kayıp bir gökyüzünde aksini arayan yalnız bir kırlangıçla kaim. Sessiz ve kavi bir fırtına gibi savurdu zaman ruhumu senelerce. Anlayabilmek insanları; anlaşılabilmek susarken bile.....
Aldo, kentin şövalyesi olmaya gönüllü on dokuz yaşında bir delikanlıydı. Takvimler İsa’nın doğumundan 1154 sene sonrasını gösteriyordu. Roma’nın Crespi kentinde, Kanicelli Manastırına bir mil uzaklıktaki evinden çıktığında gökyüzünü karanlık bulutlar sarmaya başlamıştı. Günler yağmursuz ve kurak geçse de, şehrin semalarında karanlık bulutların seferi bitmek bilmiyordu. Eskimiş taş yollar, evlerin bahçelerini saran taştan oyma gri yapılar, gökyüzündeki karanlıkla bütünleşip insanın ruhuna ıstırap veren bir görüntü oluşturuyordu. İnsanlar bu duruma alışmış olsa da güneşi özleyenler de vardı içlerinde. Aldo onlardan biriydi. Her gün ormana gidip yaban çilekleri toplar, bazen at üstünde gördüğü şövalyelere imrenip derin düşlere dalardı. Göl kenarında uyuyakaldığı vakitlerdeyse genelde köylüler tarafından rahatsız edilirdi. Yine böyle kapalı ve kasvetli bir Roma gününde, evinden çıkmak için pançosunu aldı üstüne genç Aldo. O, doğduğu günden beri Roma’da güneşli bir gün görmemişt...
Teninde nârin ay ışığı ve mehtabın izleri; Sesinde mevsimi aşka çağıran tatlı rüzgarlar Ellerinde açığa çıkar ruhumun tüm gizleri Gözlerinde sana aşık yüreğimin akisleri var. Yıkılır gönül tahtım senden uzak kalınca Süzülür damarlarımdan hasret pınarları Gözlerin pencerenden uzaklara dalınca Bir beni unutma; bir de bu bensiz akşamları Bakışların kış güneşi; sesin sanki bahar Aşkın yasak olsa da bana her yemini bozardım Yalnız sen okşa ruhumu; yalnız sen onar Bu kente karlar yağsa da, sana bu şiiri yazardım.
Yorumlar
Yorum Gönder