Mücella'ya Müptela İki Mecnun
Fiyakasını güllüğünden almış nazenin bir yarenim vardı. Yaren dediysek, kavuşmak bir rüyaydı. Fiyaka bu ya, yalnız baharda değil; her Allah’ın mevsiminde muhtelif renklerde
parlardı. Netekim hazan gülü diye tanınmışlığı da vardı mahallece. Ona bu şânı veren müstesna rayihasıydı.
Zemberek misali kurulup toplanın etrafıma bey ağabeyler.
Toplanın ve kulak verin yankısız bir aşkın neşvesiz teranesine.
***
O’nu evvela bir iskele vapurunda, küllükten bozma gri
gökyüzüne dalgın dalgın bakarken gördüm. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İnceden de
yoklamıyor değil hani. Bir asumana bir de hatuna bakıp içleniyorum.
Delikanlılık libasında cepken bulunmaz. Zira delikanlının hissiyatı bilcümle
sözlerindedir. Ben de sustası dilinde, yüreği elinde muteber bir delikanlıyım
ya. Tuttum ellerinden kızın. Şöyle usulca
ilişip Garipçe’li Zülküfyar Efendi’nin müşeyyed bir dizesiyle dünyasına girdim
ansızın:
Ah! Gözlerin müşrik eder müptelasını
Asumanı kıskandıran zarif gözlerin…
Pek tabii irkilip önce ellerini sonra da gözlerini kaçırdı
benden. Bir feryadı ile kolluk kuvvetleri bitivermişti başucumda aniden. İki
kolumda iki zabıta, dilimde aşkımın şiiriyle sürükleniyorum yerlerden. Harbin
ortasında, yüreğini sıyıran mermiler arasında sevdiceğine koşan muharip
çaresizliği var üstümde. Öleceğim aşikâr. Ama koşmaktan da imtina edemiyorum,
aklımda o zarif gözlerinin meftunu olduğum yâr.
Aylardan Nisan, eyvallah. Yaka paça karakolun kapısından
atıverdiler içeri. Beklettiler beni bir süre havasız bir odada. Bir komiser
gelecek az sonra, ismi Muhterem. İçimde
aşka dair ruhumu okşayan iyimser bir ses… Muhterem’in tutanağına evvela
müstağrak bir ifade ve akabinde namütenahi boşluğa derin bir nefes…
-Ulan adap bilmezsin tamam da, böyle mi ilan edilir aşk, maşuka?
Otur bakayım şöyle adamakıllı karşıma.
-Eh bre Muhterem! Aşkın, kendini ilan edecek bir kaidesi mi
var. Hem fena mı işte, şiir okuduk yahu. Bırak Allah aşkına.
-Kim ulan bu hatun, nedir seni çeviren mecnuna?
-Desem ki ilham vermiştir görünmese bile, en hisli şairlere…
Yürürken ardından sürüklenir yüreğim kendini kaybedercesine. Ulan muhteremsin sen de, anlarsın ya...
Neyse ağabeyler pek uzun misafir etmediler beni karakolda.
Ben o yeşillenmiş semtin ara sokaklarından ahestece yollanıp binbir tilkiyle
vardım mahalleye. Ulan aşk yüzünden karakola da düştük iyi mi? Yetmedi bir de
maskarası olduk zargoların. Mahalleye
girerken ne göreyim? Yahu tutulduğum hatun, o mücella vücuduyla nazire yapıyor
gelişime; üstelik hemen ötede bir apartmanın üçüncü katındaki penceresinden.
Allah Allah, var diyorum bir gariplik. Ceketimi astım sol omzuma, çatıldı sağ
kaşım ciddi bir edayla. Ağır ağır yürüyorum yine zamansız bir belaya. Dilimde
kallavi bir nârâ. Heyyyt, yârenimsin Mücella! Eyvallah.
Öğrendim tabii sonradan. Bizim mahalleye taşınmış o gün
kaderimi baştan yazacak olan afet-i devran. Onu her görüşümde çekiliyormuş gibi
kalbimin fişi. Dayandım ertesi sabah kapısına ve çaldım zili:
-Merhaba güzellik! Bu dayanılmaz güzelliğinin ruhumda açtığı
yaralardan bihaber halde uyandığın üçüncü gün biliyor muydun? Dünya gözüyle
sayarsak üçüncü gün; fakat aşkın gözü kördür ya, hasretinle geçen üçüncü asır desem yeridir
valla. Kır çiçeklerinin neden görmezden gelindiğini bilir misin? Çünkü güzelliği
görmek için hep uzaklara bakar insan. Hep ulaşamayacağı yerlerde arar güzelliği.
Ben uzaklarda değil, bir vapurda buldum oysa. Benim kırçiçeğim sensin; güzelliğim
sen. Ne fark eder mevsimler dönüyorsa. Bana güzelliğinle her an baharı yaşatan
sensin. Benim kırlarıma yayılan çiçeklere güzelliğini veren de sen. Ah ulan
Mücella, özlemeyi hiç bu kadar derinden hissetmemiştim. Hani sen şimdi karşımda
duruyorsun ya dağınık saçlarınla, uykulu gözlerinle ve kırışmış pijamanla. Sana
bakarken bile özlüyorum seni nasıl oluyorsa. Sustur şu özlem şarkısını ruhumda
ve sarıl bana. Sarıl bana bütün benliğinle Mücella!
Kollarımı açtım ve o aşk dolu kalbimi sabahın ilk ışıkları
gibi sundum hatuna. Bir dakikalık bir sessizliğin ardından içerden evvela bir
ayak sesi ve tanıdık bir simâ. Komiser Muhterem:
-Aşkım, bahsettiğin deli bu muydu yoksa?...
***
Ah ulan Mücella…
Yorumlar
Yorum Gönder