Yabancı (Minimal Öykü Denemesi)

Bir gün yabancı bir kente yalnız bir adam geldi. İlk adımlarında merak, kafasında kaçış vardı.
Açık ve sonsuz bir maviliğin berrak görüntüsü altında, güneşin saplandığı yeşil çimenler üzerinde yorgun bedeniyle başbaşa kalmış, sessizliğin rüzgarına kapılmış halde bir an duraksadı.
Uzun bir yürüyüşü yarıda bölerek soluklanmak için her zaman yaptığı gibi bir kitabı ortasından açıp okumaya başladı. Bu kitap, önceden okumaya başladığı bir kitap değildi. Ortasından başlamasının bir sebebi vardı. Sırtını yasladığı söğüt ağacının toprağa eğilen incecik dalları, güneşle O'nun arasına giren bir perde görevi görüyordu. Tıpkı sırtını yasladığı insanların, mutlulukla O'nun arasında bir perde görevi görmesi gibi.

Alnında biriken ter damlacıklarını silme zahmetine bile girmeden öylece kitaba odaklanmış, yavaşça sayfaları değiştiriyordu. Dış dünyada kimisi öğle uykusunda, kimi öğle yemeğinde, kimi işinde, kimi avareliğin boşluğunda... O ise o an tüm bunlardan münezzeh bir halde bütün bu hengameden sıyrılmış, yaslandığı söğüt kadar sessiz ve yalnız kalmıştı. Saatlerin bir nehir gibi akıp bir boşlukta yok olduğu anlardı.

Kitabı kapattı nihayet. Yavaşça kalktı yerinden, ağır ağır birkaç adım attıktan sonra başını kaldırıp gökyüzüne daldı. Etini okşayan güneşin yakıcılığı ve tüm kentin inzivaya çekildiği bir an vardı yalnızca. Daha önce hiç gelmediği, ismini bile bilmediği bu kentin caddelerinde ne tanıdık bir simâ ne de tanıdık bir ses vardı. Yabancılığın kalbinde yarattığı kaygıyla karışık rahatlık duygusuna teslim bir halde epey yürüdü. Burayı evi gibi hissetmiyordu, lakin bütünüyle kurtulmak, gitmek istediği bir yer de değildi.
Söğüt, arkasında kalmış, güneş tepede... En saf hisleriyle yapayalnızdı bu adam. Peşinde geçmişin izleri, aklında hatıralar... Yılgın bir ifade vardı dalgınlığın yansıdığı yorgun yüzünde. Hiçkimselere sormadan aramadığı bir adrese gelmiş ve hiçkimselere sormadan da sessizce gidecekti; zamanla büyüyen merak duygusu içinde.

Bir ara bir yabancının muhatabı oldu:

-neden ıssız bir öğle vakti güneşin altında duruyorsunuz bayım?
-Neden ıssız bir öğle vaktimi ıssız olmaktan çıkarıp güneşimle arama giriyorsunuz?
- sadece sizi öyle görünce sorm...
-Nerede yemek yiyebilirim?
-hemen şurada bir kafe var, kahvelerin kafeinsiz olduğu. Çörekleri de tarçınlı ve ağızda dağılan yumuşa...
-Teşekkürler.

Birçok masası boş kafeye girdi ve bir sandalyeye oturup garsonu beklemeye koyuldu. Arka fonda Neil Young'ın  'Old Man' şarkısı yankılanıyordu kafenin içinde. Öğle vakti tatlılığına huzur katardı bu şarkı. Öğlen yemeğine ise keder! Yine de sevdiği bir şarkıydı bu, yanına gelen kısa boylu, yaşlı ve sevimli garsona bakıp şarkıya eşlik etmişti.

-old man look at my life i'm a lot lik....
-Ne alırsınız bayım?
-öncelikle daha yemeğe uygun bir şarkıya ne dersiniz beyefendi?
- O halde sizin için radyo istasyonunu aramam gerekecek. Özel istediğiniz bir şarkı var mı yemeğinizin yanında!?
-hayır, kalsın. İdare ederim
- Peki ne alırs...
- bol kafeinli bir kahve ve bir çörek. Ağızda dağılıp dağılmaması umrumda değil.

Giderken söylendi ihtiyar:
-Öğlen yemeğine uygun bir şarkı mı? Tanrım bu insanların nesi var böyle...

Şarkı bitmiş, bir yenisi başlamıştı; The Beatles - 'Here Comes The Sun'

-İşte şimdi bir şeye benzedi bu kafe.
dedi yabancı.
-buyrun bayım, kahveniz ve çöreğiniz, afiyet olsun
-Teşekkür ederim ihtiyar! Bu şarkı hayat aşıladı damarlarıma!
-ne mutlu damarlarınıza bayım.

Sevimli görünen aksi garsonun gidişiyle ilk kahve yudumunu aldı yabancı. Çöreğini bitirdi ve karnını doyurdu. Tekrar yürümek için yola koyulacakken,
-merhaba
dedi hoş bir ses.
-Merhaba
-oturabilir miyim?
-Elbette

arka fonda 'The Doors - Hello I Love You' başlamıştı.' Ah, lanet olsun dalga mı geçiyorsunuz' diye geçirdi içinden yabancı.

-teşekkür ed..
-Rica ederim
-sever misiniz?
-Sevdiğim birçok şey, var sevmediklerim daha fazla. Siz neyi kastettiniz?
- bu kafeyi, bu kafenin havasını. buraya sık gelir misiniz?
-Evet kahvedeki aroma güzel, şarkılar güzel. Fakat hayır, buraya sık geldiğim söylenemez.
-tahmin etmiştim. ilk kez görüyorum sizi burada
-Öyleyse siz buraya çok sık gelirsiniz
- ben buraya bayılırım. çocukluğum burada geçti. ismim Annabel
-Lee?
- ah hayır, sadece Anabel.
dedi gülerek ve ekledi:
 -o şiirdeki ilham perisi değilim ne yazık ki
-Ben de şiir seven biri değilim zaten. Hem zaten o peri bir ölümün matemiydi. İsmim Yabancı
-neye yabancı?
-Birçok şeye
-en çok?
-Bir kitabın ilk sayfalarına.



Yorumlar

Küllenenler

Sen Olsaydın

Gençlik ve Güzellik - Kısım I

Mübeccel