Sevgiliye Özlem Dolu Son Mektup
Bu dünyanın perdesini kaldır aramızdan ve beni konuştur. Lâkin dinlerken sesime değil, yüreğime eğil. Biliyorsun çünkü bakmak, görmekle eşdeğer değil. Beni bu derin rüyaya uyutan gözlerime eğil.
Hiç baktın mı dünyaya dışarıdan ve hiç zamandan sıyrılıp seyredaldın mı zamanın akışını? Nasıl bakar insanlar, neler söyler de değişir dünyanın dönüşü. Neler duyarız, neler hissederiz de an gelir sönmez olur o kalbimizi ısıtan âfitab; ve neler yapar da insanlar, o an görünen tek şey olur âfitabın sönüşü.
İnsan her şeye hazırlıklı olamıyor yazık. İnsan, en çok da bir başka insana hazırlıklı olamıyor. O'nun bir dokunuşuyla şekil bulan ruhumuzun ansızın yerle yeksan olması mı, yoksa onulmaz yaralar içindeki ruhumuzun varlığından bile bîhaber olması mı daha büyük kayıp?
Sevgilim,
Dünyanın, en romantik dönüşünde sunduğu o iki eşsiz manzaraya serpilmiş gibi ruhun... Gözlerim bu manzaralarda mütecessis, gönlüm bu iki manzara arasında sonsuz arayışlarla yorgun. Bahara hasret bir yaprak gibiyim. Sesine hasret bir halde hasta ve solgun. Neden insanlar bu yüzyılın kirli yüzü oldu da karardı her simâ ve neden bir anlamı yok artık içtenliğin ve duygunun? Bütün bu karanlığın içinde senin aydınlık yüzüne muhtacım, yüreğine vurgun...
Sevgilim, aşkım...
Gözlerimin dolu tarafındayım yine. Gece bir hançer gibi saplanır yüreğime. Ne vakit duysam sesini aheste inen yağmurun, yere düşen damlalara karışır gözlerimden her katre.
Kaldırım kaldırım ezberlenen bir kent, kelime kelime hatırlanan bir sen vardın. Sesinde kimselerin fark etmediği bir mevsim, dünyadan el çekip bu mevsime sığınan bir ben vardım.
Oysa şimdi o sıcacık, hayat dolu ellerin sonsuz uzaklığı ve gözlerdeki aşkın yitip giden anısıyla kaldım. Benim canım o ruh. Benim canım o ten. Kaygı ve huzurla severdim kimselere görünmezken.
Şimdi rengi solar içimde güllerin, hazanla dağılır iklimlere yokluğun. Bir anlamı yoktur artık sensiz yağan yağmurun ve bir sebebi yoktur artık yorgun bir yürekte varoluşun.
Sevgilim...
Dünyanın dönüşü değişmese de ve parlamasa da âfitabımız, hatırla beni her satırında özlem dolu bu son mektubun.
Hiç baktın mı dünyaya dışarıdan ve hiç zamandan sıyrılıp seyredaldın mı zamanın akışını? Nasıl bakar insanlar, neler söyler de değişir dünyanın dönüşü. Neler duyarız, neler hissederiz de an gelir sönmez olur o kalbimizi ısıtan âfitab; ve neler yapar da insanlar, o an görünen tek şey olur âfitabın sönüşü.
İnsan her şeye hazırlıklı olamıyor yazık. İnsan, en çok da bir başka insana hazırlıklı olamıyor. O'nun bir dokunuşuyla şekil bulan ruhumuzun ansızın yerle yeksan olması mı, yoksa onulmaz yaralar içindeki ruhumuzun varlığından bile bîhaber olması mı daha büyük kayıp?
Sevgilim,
Dünyanın, en romantik dönüşünde sunduğu o iki eşsiz manzaraya serpilmiş gibi ruhun... Gözlerim bu manzaralarda mütecessis, gönlüm bu iki manzara arasında sonsuz arayışlarla yorgun. Bahara hasret bir yaprak gibiyim. Sesine hasret bir halde hasta ve solgun. Neden insanlar bu yüzyılın kirli yüzü oldu da karardı her simâ ve neden bir anlamı yok artık içtenliğin ve duygunun? Bütün bu karanlığın içinde senin aydınlık yüzüne muhtacım, yüreğine vurgun...
Sevgilim, aşkım...
Gözlerimin dolu tarafındayım yine. Gece bir hançer gibi saplanır yüreğime. Ne vakit duysam sesini aheste inen yağmurun, yere düşen damlalara karışır gözlerimden her katre.
Kaldırım kaldırım ezberlenen bir kent, kelime kelime hatırlanan bir sen vardın. Sesinde kimselerin fark etmediği bir mevsim, dünyadan el çekip bu mevsime sığınan bir ben vardım.
Oysa şimdi o sıcacık, hayat dolu ellerin sonsuz uzaklığı ve gözlerdeki aşkın yitip giden anısıyla kaldım. Benim canım o ruh. Benim canım o ten. Kaygı ve huzurla severdim kimselere görünmezken.
Şimdi rengi solar içimde güllerin, hazanla dağılır iklimlere yokluğun. Bir anlamı yoktur artık sensiz yağan yağmurun ve bir sebebi yoktur artık yorgun bir yürekte varoluşun.
Sevgilim...
Dünyanın dönüşü değişmese de ve parlamasa da âfitabımız, hatırla beni her satırında özlem dolu bu son mektubun.
Yorumlar
Yorum Gönder