Kendimle Sohbet

Eskiyen bir kitabın sayfaları arasında, eskimeyen bir kalp ağrısıdır yaşamak benim için. Hiçbir şeyden keyif almadığım demler bu demler. Ne kalbim dolu ne de zihnim. Önce hatıraları sildim günlerce, sonra hatıraların her bir kahramanını. Yeni doğmuş gibi düşünmeyin beni. Ölmek üzereyim. Bu ölüme yakınlık duygusundan bütün bu hissettiklerim. İnsan sadece bedenen ölmüyor ya. Toprak, yalnızca öldükten sonra atılmıyor insanın üzerine. Bazı anlar tutunduğum da oluyor. Ama incecik bir dalın kaldırabileceği bir ağırlık değil bu kalbimdeki. Bu yaşıma kadar yaşamak denen macerayı kotarabildiğimi düşünmüyorum. Mukayese ile başka hayatlara bakarak bu sonuca varmıyorum. Bu sonuç ben yaşarken tayin edildi sanırım.
Kendimi bildim bileli kalbim sancılı. Kardiyologlara göre psikolojik, psikologlara göre iç hastalıklarıyla ilgili bir problem; dahiliye uzmanlarının ise henüz bir fikri yok.
Bana kilometrelerce uzaktaki insanlarla tanışıp onlara iyi dileklerimi sundum; durmadan mutluluğun yolunu gösterdim ve kendimi yordum. Keşke uzaklardaki insanları tanımak bu kadar kolay olmasaydı. Herhangi birinden dolayı keder dolu bir pişmanlığım yok. Fakat yine de bu kadar çok yüz ve ismi tanımamış olmayı dilerdim. Mektupların yazıldığı ve uzaklardaki insanlardan bihaber kaldığımız çağda olsaydım diyorum. Mektup arkadaşlığının içtenliği ve özdenliği yansımıyor bugünün dostluklarına. Hem bu kadar yabancı ve uzak insanla da tanışmamış olurdum. Her biri en yakınından geçti kalbimin. Sonra her biri en yabancıdan da yabancı bir hal aldı öylece uzaklarda. Geçiyor tabii her şey. Mevsim gibi, zaman gibi geçip gidiyor. Unutulmuş muyum, hatırlanır mıyım bir dize şiirde veyahut bir akşam şarkısında? Hiçbir fikrim yok. Hatırlanmak güzel olurdu belki de. Eski mektupları açıp okumak gibi midir insanları hatırlamak? 
En çok kardiyologlara hak veriyorum. Çünkü ruhum, yönünü kaybetmiş de rüzgara kapılmış gibi. Üstelik limana götürmeyen bir rüzgar bu. Nasıl da anlıyorlar kalbinden insanın. Oysa ruhundan anlamıyor kimse kimsenin. Ne dost bilinen insanlar hakkıyla tanıyor ruhumu, ne de ötelerde kendime yakın hissettiğim yabancılar. Ruhumun bilinmesini istediğimden kaynaklanıyor ya bunca yara. Çünkü ihtiyacımız var bahçemizi bir başkasının güneşine açmaya. Oysa güneşi getiren herkes, zamanla sonbaharı da getiriyor bahçelerimize.
Keşke uzaklardaki insanları tanımak daha kolay olsaydı diyorum. Tanımak ve bahçemi gizli tutup soldurmamak. İnsan, güneşini kendi içinde bulmalı. Limana götürecek rüzgarı da hem. Sanırım böylesi daha makul. Evet. 


Yorumlar

Küllenenler

Sen Olsaydın

Gençlik ve Güzellik - Kısım I

Mübeccel